28 Şubat 2008 Perşembe
"70lerden 2000lere Türkçe Pop Partisi", 1 Mart Cumartesi@Studio Live Technic
Bu çok özel partinin tanıtım spotunu dinlemek için tıklayın >>
"Benim Gönlüm Sarhoştur,Yıldızların Altında" demeye,
"Öyle Sarhoş Olsamki" demeye yada "Bim Bam Bom" diyerek Aranjman yıllarını hatırlamaya,"Ateşini Yolla Bana" şarkısıyla yeni jenerasyon pop parçalarını dinlemeye
veya "Seveceğim ,Gezeceğim" diyerekten "Şinanayda Yavrum Hopa Şinanay" la eğlenmeye varım diyorsanız bu party tam size göre!
İster yetmişli yıllardan Ajda Pekkan,Füsun Önal,Cici Kızlar ve Yeliz klasikleri,
ister 80 li yıllardan Sezen Aksu , M.F.Ö,Erkin Koray ve Nilüfer klasikleri,
ve 90 lı yıllarda patlayan Türkçe Pop'un en sevilen örnekleriyle
Kenan Doğulu , Burak Kut ,Mustafa Sandal , Zerrin Özer , Cartel, Serdar Ortaç , Mirkelam, Tarkan , Yaşar , ve 2000 lerin taptaze isimleri Bengü,Gripin,Demet Akalın ,Emre Aydın,Gülşen,Şebnem Ferah,Hande Yener,Duman,ve daha fazlası....
Bunların hepsi bir füzyon olarak 1 Mart Cumartesi Akşamı Studio Live Technik'te olacak
ve gelenler sabahın ilk ışıklarına kadar bu coşkuyu yaşayacak!
Tarih : 1 Mart Cumartesi Saat 21:30
Yer : Studio Live Technik
Giriş: 15 YTL
Biletler Biletixde Ve Party Gecesi Studio Live Gişesinde !
http://www.biletix.com/event.htm?id=JSL59
Biletix Tel: 0216 556 98 00
Adres: "Studio Live Technik", Sakızağacı Cad. No: 33/4 Taksim Istanbul (Ağa Camii nin sağından 100 m aşağıda)
Tel: 0212 244 77 12
studiolivetechnik@gmail.com
www.studiolive.com.tr
Ceza 10. yılını kutladı!
Biraz şarkı biraz dans
"Ceza'yı ve yaptığı müziği çok beğeniyorum. Sosyal olaylara duyarlı ve tepkili, yüreği tertemiz biri. Böyle insanları görünce hiçbir şeyden korkmuyorum" diye konuşan Aksu, sahnede olduğu dakikalarda ünlü rap'çi ile dans da etti. Geceden elde edilen geliri Umut Çocukları Derneği'ne bağışlayan Ceza, çıkışta "Sanatçı dostlarım bu gece beni yalnız bırakmadılar. Ben de gerekirse onlar için ölüme bile giderim" dedi.
Kenan Eurovision'un kaymağını yemeye devam ediyor...
"Rock Sınıfı" geliyor...
Zeliha'dan Aysel şarkıları
Çocuklar için fırçayı eline aldı
Helin Avşar da şarkıcı oldu
26 Şubat 2008 Salı
Ajda'yı üzdüler! / Asparagas haber üzerine Ajda Pekkan bir açıklama yaptı...
Tamba Tumba olarak Vatan gazetesini sanatçının kişilik haklarını rencide eden yalan haberinden dolayı kınıyoruz.
İŞTE AJDA'NIN BASIN AÇIKLAMASI >>>
Değerli medya mensupları,
Meslek hayatını, her zaman özel hayatının önünde tutmuş ve sizlerle ilişkisini de hep bu doğrultuda yürütmüş bir isim olarak, son günlerde hakkımda yapılan haberleri üzüntü ile takip ediyorum.
Son olarak 25 Şubat Pazartesi günü adımın geçtiği haberi hem kendi adıma, hem de saygın gazetecilerin adına utanç içinde okudum. Öncelikle bilinmesini isterim ki, Polisan firmasıyla benim adıma ekibimin yürüttüğü, profesyonel bir iş ilişkisinin dışında iletişimim bulunmamaktadır.
Bir reklam anlaşması ile 1 yıl boyunca sözkonusu firma ile çeşitli aktivitelerde yan yana geleceğimizi zaten bir süre önce sizlere duyurmuştuk. Bu çalışmalar nedeniyle önümüzdeki günlerde de, beni firmanın yetkilileri ile yan yana göreceksiniz.
Profesyonel bir çalışmanın, bir ilişki olarak yansıtılmasından son derece rahatsızım. Kaldı ki, yıllardır özel hayatına dair hiçbir şeyi gizli yaşamak derdine düşmemiş bir kadın olarak, hakkımdaki haberlerde düşürüldüğüm durumu Türk kadınına hakaret kabul ediyorum. Aşk, kimsenin rızasıyla, izniyle yaşanmaz.
Bugün gördüğüm haberin içeriğinin yalan olması bir yana, bakış açısı ve dili, üstelik bir kadın gazetecinin kaleminden çıkması, son derece üzücü. Ajda Pekkan, yıllardır dinleyicisinin gözünde modern, çağdaş Türk Kadınını temsil eder. Ve bir aşk yaşadığında bunun için kimseden izin almamıştır, almayacaktır. Yalan haberlerin bir de “istenme-istenmeme meselesi gibi, sığ bir bakış açısı” ile süslenmesi gazetecilik adına da üzücüdür. Hakkımda birkaç gündür yazılan haberler ile ilgili bana veya ekibime hiçbir şekilde soru sorulmamasının, haberin doğruluğunun teyidi için en ufak bir çabaya gösterilmemesinin takdirini de sizlere bırakıyorum. Konuyla ilgili hukuki işlemlere de başlandığını belirtmek isterim.
Siz değerli medya mensuplarından, profesyonel iş ilişkilerimin okuyucularınıza, izleyicilerinize, hayranlarıma farklı şekilde yansıtılmamasını rica ediyorum.
Sevgilerimle
Ajda Pekkan
25 Şubat 2008 Pazartesi
Funda Arar: "Sanatçı şaşırtmalı"
Önceki gün Orion Stüdyoları'nda yapılan çekimlerde Funda Arar, disko tarzı şarkısı için büründüğü yeni klip imajıyla dikkat çekti. Klipte Tuvana Büyükçınar'ın hazırladığı kıyafetlerle kamera karşısına geçen Funda Arar, "İlk defa beni daha farklı görecekler. Şarkıya uygun kostümleri ve makyajı tercih ettik. 80'lerin havasını yansıtmaya çalıştık. Bu bir imaj değişikliği olarak algılanmasın sadece bu klip için farklı bir şeyler yapmak istedim. Bence sanatçı kariyerinde zaman zaman görselliğiyle insanları şaşırtmalı. Bu çok hoş bir şey. Ama farklı bir projedede bambaşka bir imaj yapabilirim" dedi.
Emre Altuğ da Türk Sanat Müziği söyleyecek / Klipte "ötenazi" kararı!
Türk Sanat Müziği'ne ilgi duymaya başlayan Emre Altuğ, Cahide Cabaret'deki programında; hem klasik hem de güncel sanat müziği şarkılarından oluşan bir repertuvar sunacak. İstanbul Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü mezunu olan Emre Altuğ, aldığı müzik eğitiminin hakkını vermek istediğini söyledi.
KLİPTE ÖTENAZİ KARARI
Emre Altuğ, yeni albümü "Kişiye Özel"de yer alan "Neyleyim" adlı şarkısına ilginç bir klip çekti.
Klipte Altuğ'a, dizi ve reklam filmlerinin tanınan oyuncusu Gaye Gürsel eşlik etti. Genç yönetmen Eralp Vardar çektiği ve bir hastanede geçen klipte aşk, kaybetme korkusu ve ölüm teması işleniyor. Genç şarkıcı klipte, beyin ölümü gerçekleşen karısının hayat fonksiyonlarını devam ettiren makinelerin kapanıp kapanmama kararını vermekte zorlanan bir genci oynuyor.
Musti'den 2 albüm birden
Geçtiğimiz ay Emina Jahoviç ile hayatını birleştiren ve baba olmaya hazırlanan Mustafa Sandal, en sevilen şarkılarını bir albümde toplayacak. Akustik olarak seslendireceği parçaların yer alacağı bu özel çalışmanın içinde, Musti bestelerinin diğer şarkıcılar tarafından seslendirileceği bir tribute albüm de yer alacak. 14'ÜNCÜ YILIN ŞEREFİNE... Müzik hayatına 1994 yılında 'Suç Bende' albümüyle giriş yapan ünlü popçu, kariyerinin 14'üncü yılında; 'Suç Bende', 'Bir Anda', 'Araba', 'Akışına Bırak', 'Hatırla Beni', 'Gölgede Aynı' ve 'İsyankar' gibi klasikleşmiş şarkılarını akustik olarak yeniden yorumlayacak.
Ömür Göksel'den gençlere taş..
23 Şubat 2008 Cumartesi
Hafize Ana / Nurcan Eren
- Bir mekanda şarkı söylerken çekilen görüntülerinizin yayınlanmasından sonra şarkıcı yönünüz keşfedildi. Ama bildiğim kadarıyla siz yeni bir ses değilsiniz ve oyunculuğa başlamadan çok önce de şarkı söylüyordunuz...
Evet, altı yıldır Sezen Hanım’ın (Aksu) vokalistliğini yapıyorum. Ayrıca çeşitli mekanlarda grubumla sahne alıyorum.
- Peki oyunculuk nasıl başladı?
İlk olarak "Alacakaranlık" dizisinde rol aldım. Uğur Yücel, Sezen Hanım’a nasıl birini aradığını söylemiş, o da "Ben böyle birini tanıyorum" deyip beni önermiş. "Alacakaranlık"ın ardından "Pusat" ve "Ihlamurlar Altında" geldi... Son olarak "Kavak Yelleri" ekibine katıldım. İnsanlar beni oyuncu olarak biliyorlar, ama aslında ben tam 25 senedir şarkı söylüyorum.
- Uğur Yücel “ağlak” birini istediğini söylemiş. Bu doğru mu?
Evet, doğru... Acıklı, ağlak biri gibi göründüğüm için de beni dizideki Türkan karakterine uygun bulmuş.
- Sahnelerde de Işın Karaca ile yaptığınız programlarla adınızı duyurmuşsunuz...
Işın’la ikili olarak dört yıl kadar Ataköy Marina’da sahne aldık. Ama ondan öncesinde de benim sahne çalışmalarım vardı.
- Sezen Aksu’yla çalışmaya da Işın Karaca albüm çalışmalarına girdikten sonra mı başladınız?
Sayılır. O bir ürünle uğraşıyordu, yani kendi albümüyle... O ayrılınca işi ben devraldım. O gün bugündür Sezen Hanım’la birlikteyiz... Benim bir ürünüm olmadığı için de insanlar beni oyuncu yönümle tanıyorlar.
- Sahnelerde çok da eski bir isim olmanıza rağmen oyuncu olarak tanınmanız sizi üzmüyor mu?
Bunca yıldır şarkı söylüyorum, ama oyunculuk şarkıcı kimliğimin önüne geçti. Açıkçası bundan üzüntü duyuyorum. Çünkü müzikten kesinlikle daha fazla keyif alıyorum.
- Sezen Aksu konserlerinde dans da ediyorsunuz. Dans eğitimini konserler için mi aldınız?
Aslında ortada eğitim yok. Bir gün dans ettim, arkası geldi. Flamenkoya benzettikleri için dans biliyorum sandılar, öyle davrandılar. Dediğim gibi, aslında ortada eğitim falan yok!
- Başka sanatçılara vokalistlik yapıyor musunuz peki?
Ajda Pekkan'a sahnede, Tarkan, Sertab Erener, Özdemir Erdoğan ve Işın Karaca gibi isimlere ise albümlerinde vokal yaptım.
- Bunca zaman neden kendi albümünüzü çıkarmadınız?
Bugüne kadar çıkarmadığım doğru, ama şu an kendi albümüm üzerinde çalışıyorum. Eğer diziden zaman kalırsa piyasaya çıkacak umarım...
- Repertuvar nasıl olacak?
Albümde daha eskiye dönük müzikler olmasını düşünüyorum, tangolar gibi... Bu sırada beste yapıp, sözler yazıyorum işte...
- Geçtiğimiz yaz başından beri "Kavak Yelleri"nde rol alıyorsunuz. Bu tempo, albüm hazırlığı için size zaman bırakacak mı?
"Kavak Yelleri" yaz dizisi olarak başlamıştı. Ama çok sevilince kış boyunca devam ettik. Görünüşe göre çekimler yazın da sürecek. Açıkçası Hafize bir şekilde ölmezse, albüm çalışması biraz zor görünüyor! (HÜRRİYET)
En sevilen Türk şarkıcı Sezen Aksu çıktı...
www.cddb.com/map adresli sitedeki listede, Sezen Aksu ilk sırada yer alıyor. İkinci sırada Ahmet Kaya, üçüncüde ise Şebnem Ferah var. İbrahim Tatlıses, Tarkan, Teoman gibi ünlülerin ilk 10'da bulunduğu listenin en ilginç noktası ise Amerikalı Metallica grubunun Sibel Can'ı bile geçerek 9'uncu sıraya yerleşmesi...
Avrupa kendi sesini dinlemiyor
Haritanın ortaya çıkardığı bir başka ilginç nokta da pek çok ülkenin kendi sanatçısından çok yabancıları dinlemeyi tercih ettiği... Bulgaristan 2, Romanya 6, Ukrayna 2, Almanya 4, Fransa sadece 1 sanatçısını bu listeye almış. Yunanistan'ın ilk 10 listesinde ise tek bir Yunan sanatçı ya da grup yer almıyor!
Türkiye'nin Top 10'u
1- Sezen Aksu
2- Ahmet Kaya
3- Şebnem Ferah
4- İbrahim Tatlıses
5- Tarkan
6- Yurtseven Kardeşler
7- Teoman
8- Hepsi
9- Metallica
10- Sibel Can
Doğuş grubundan yeni bir radyo...
Müzik endüstrisi tarafından referans kabul edilen Billboard Hot 100 listesinde bulunan tüm müzik türlerine yer verilecek olan radyoda ayrıca Avrupa ve özellikle İngiltere kaynaklı müzik akımları da dinlenebilecek Ayrıca Billboard Dergi ve Radyo www.billboard.com.tr adresinde bir müzik platformu oluşturacak.
22 Şubat 2008 Cuma
Eurovision'un yeri değişiyor mu?
"Paranoyak bir hikaye" / Dostları Aysel için biraraya geldi, Aysel'i anlattı...
İşte programdan ayrıntılar / Dostlarının gözüyle Aysel Gürel'in hayatından kesitler >>>
Programda açılışı Timur Selçuk, Aysel Gürel’in sözleri yazdığı son şarkılardan birini seslendirerek yaptı. Müjde Ar’ın annesinin ölümünden sonra söylediği ilk sözler, “Canım anneciğim, ‘ruhun yaşı olmaz’ derdi; genç gitti. Arkamdan ağlamayın. İyi bir hayat yaşadım, ölünceye kadar ürettim, derdi” oldu. “Onun kızı olduğum için kendimi şanslı hissediyorum” diyen Ar, kız kardeşi Mehtap Ar’la birlikte annesinin anılarını yazacağını ve onun adına bir albüm hazırlandığını duyurdu. Ar, anne ve babasının ayrılık hikayesini de ilk kez anlattı ve “Aysel Gürel’in kızı olmaktan gurur duyuyorum” sözleriyle programı kapattı.
İşte geceden anılar ve diyaloglar:
SEZEN’E: TOPRAĞA GİRSEM ZORLA ÇIKARIRSIN
Mehtap Ar: “Sezen’le başbaşa oturuyoruz, hastanedeyiz. Doktorların biri giriyor, biri çıkıyor. Annemin şuuru yerindeydi, bize döndü ve ne kadar saklamaya çalışsak da, ‘beni yaşatmak için elinizden geleni yaptığınızı biliyorum’ dedi.”
Sezen Aksu: “Durumu ağırlaşınca panikledik ama belli etmemeye çalışıyorduk. Anladı, ‘ben toprağa girsem de sen beni zorla çıkarırsın’ dedi. Aysel sıfır yüktü, eşsiz, kibirsiz bir muhalif, başkaldıran bir kadın.”
EVİNİ SATIP KUYRUKLU PİYANO ALDI
Müjde Ar: “Gençliğinde bile çok yorgundu annem, geceleri tiyatro yapıyordu. Gündüz uyuyacak ki akşam işe gitsin. Bir odada soba yanardı. Mehtap’la ben uyansın diye suratına basardık. Kalkar bir tane patlatırdı.”
“Çok renkli bir çocukluk geçirmiş ama sanırım hiperaktif... Annesi ortadan kaybolduğunda paniklermiş, ‘meftayı eve getirmeden gömün’ dermiş. Biz çocukken babadan kalma Rum evleri varmış, onları satıp satıp yerdi. Ev satıldığı vakit gider kuyruklu piyano alırdı ama evde kimse piyano çalmayı bilmezdi. Sonra tabii açlık başlardı. Bir defasında çok parasız kaldık, su saatine giden kurşun boruları sattı.”
“Bize hiç ‘Babanıza gönderirim sizi’ demezdi, şikayet etmezdi. Sadece arada sırada ‘yatılı okula göndereceğim sizi’ derdi, ama ben konservatuarı yatılı okumak isteyince göndermedi. Olağanüstü bir baskı var üzerimizde. Annem 40’ından sonra dudaklarını simsiyah, saçlarını mosmor, kaşlarını kırmızı boyamaya başlayınca, Ertem Eğilmez, bir ruh doktoruna götürmemizi tavsiye etti. Götürdük, gördük ki doktor Aysel’den daha deli. Teşhisi koydu; anneniz bir deha!”
“25 yaşında evlenmiş, üreme zamanı gelmiş... Monogamdı ama çok flörtçüydü. Biz ona hiç rahat vermedik. Çok büyük aşklarını bizim yüzümüzden yaşayamadı. Sadakat önemliydi onun için, ‘sadakatsiz aşk da olmaz, arkadaşlık da’ derdi. Üslubu biz ondan öğrendik; bir dil kurmayı, karşındakinin kalbini önemsemeyi, acıtmadan söylemeyi öğrendik. Bir arkadaşım annem ölünce ‘Kadınlar kahramanını kaybetti’ dedi, gerçekten öyle.”
PARANOYAK BİR HİKAYE
Sezen Aksu: “Bir valizi vardı, içinde notları, kurabiyeler... Valizle yatıyor, valizle kalkıyor, valizle tuvalete gidiyor. Bir gün dayanamayıp neden böyle davrandığını sordum, bana dedi ki; içinde tereyağlı kurabiyelerim var, bu ev hırsız yatağı... Benden düpedüz şüphelendi!”
Timur Selçuk: “Bir sabah benim dershaneye geldi. Sekreter kız ‘Aysel Hanım geldi’ deyince kapı aralığından bir göreyim dedim. Baktım ki üzerinde yeşil parlak bir yağmurluk ve aynı renkte buruşuk bir itfaiyeci şapkası, ayaklarında da garip şeyler var. ‘Başka bir odaya al’ dedim. Onu karşıladım, yağmurluğunu çıkarınca içinde gecelik olduğunu gördüm, ayağındakiler de terlikmiş. Bana, ‘Dün rüyamda gördüm de seni, öyle geleyim istedim’ dedi.”
(Video 1: Sezen Aksu, Nilüfer, Timur Selçuk)
http://www.ntvmsnbc.com/modules/habervideo/video.asp?CatID=29&cbVideo=3348&cbQuality=1
’ERKEKLER OLARAK ONU MİLİTAN KABUL EDİYORUZ’
Atilla Atasoy: “Erkek camiası olarak, biz onu bir militan kabul ediyoruz. Türkiye’de kadının adı o aslında.”
Zerrin Özer: “Ben annemi kaybettiğimde üç gün koynunda uyudum. Evrendeki tüm olumlu duyguların; şefkatin, vefanın, mütevazılığın, insan ayırmamanın karşılığı Aysel Gürel’dir. Her canlının onu tanımasını isterdim. Şarkılar hazırladık hep beraber, çok günler, geceler paylaştık. MESAM’da 850 tane Aysel Gürel şarkısı vardır, 25’i benimdir, diğerlerini de paylaştırmıştır. İki gündür hep beraber ağlıyoruz, ağlarken de kahkahalar atıyoruz. Biliyorum, bunu Aysel yapıyor! Bana, ‘Zerrincim’ derdi, ‘çocukları büyütürken biraz yokluk çektik. Peynir alırdım, cetvelle üçe bölerdim, Müjde’ye, Mehtap’a ve bana... Ertesi gün bana kalan parçayı yine üçe bölerdim’...”
ÖLÜM DÖŞEĞİNDE KIZINA: ÖLÜYORUM, DEVLETİ KANDIRAMAM
Müjde Ar: “Son bir hafta çok ağırlaştı. Hastane odasında devamlı senaryo yazıyorum, ‘Bodrum’a gideceğiz, sigara içeceksin’ dedim. Evimde sigara içmesine izin vermezdim, balkona çıkıp içerdi. Son üç gün daha da kötüledi. Emekli maaşını hep kendi almaya giderdi. ‘Seni pazartesi günü Fatih’e maaşını almaya götüreceğim. Bak her şeyini hazırladım, lame çantan da burada’ dedim, ‘Ben ölüyorum’ dedi, ‘Devleti kandıramam’...”
(Video 2: Nükhet Duru, Zerrin Özer ve Atilla Atasoy)
http://www.ntvmsnbc.com/modules/habervideo/video.asp?CatID=29&cbVideo=3349&cbQuality=1
ABONE’Yİ BİR BAŞKASI İÇİN YAPMAZDIM
Garo Mafyan: “Hayatta tanıdığım iki kadın oldu benim. Eşim ve Aysel. Eşimle evlilik yıldönümümüzü onunla beraber kutladık. Gecenin starı biz değildik, oydu. Aysel Abla’nın kaybıyla biz aslında başka bir şeyi kaybettik; o kelimeyi, bulacak insanı... Yonca için Abone’yi yap dedi, yaptım. Başkası dese katiyen öyle bir şarkı yapmazdım.”
Fuat Güner: “Aysel o kadar lirik, anlaşılır yazıyordu ki, altında da öyle manalar gizliydi ki insanın tüyleri diken diken oluyordu. Aşkı, sevgiyi, hüsranı herkesin anlattığı gibi anlatmadı. Hepimizin dışında olağandışı bir kadındı. Her özelliği ağır basar hepimize. Çok zeki, filozof, şair, üstelik şair olması şarkı sözü yazmasını engellememiş.”
(Video 3: Garo Mafyan, Fuat Güner, Reyhan Karaca, Yonca Lodi)
http://www.ntvmsnbc.com/modules/habervideo/video.asp?CatID=29&cbVideo=3350&cbQuality=1
DELİ KAMİLE’NİN DELİ KIZI
Atilla Özdemiroğlu: “Aysel’le 70’lerin başında tanıştık. Bir arkadaşım ondan ‘oyuncu ama çok güzel söz yazıyor’ diye söz etti ve ekledi, ‘çok güzel iki de kızı var’. Tanıştım, etkilendim, zaten ondan etkilenmeyecek birini düşünmüyorum. Dehşet güzel sözler yazıyordu.”
Müjde Ar: “Annem hiçbir şeyden korkmazdı. Endişeleri vardı ama korkmak nedir bilmezdi. Onun için ‘deli Kamile’nin deli kızı’ derlerdi. Mezarlıklarda oynarmış. Bize de ‘Hiçbir şeyden korkmayın, korku ruhu cüceleştirir’ derdi. Atilla’ya çok hayrandı, o bir Mozart, Beethoven derdi. Sezen için de aynı şeyi söylüyordu.”
Erol Evgin: “İki fotoğraf çıkardı çantasından. Birinde Bodrum’dan sakallı genç... Arkasında ortaokul Türkçesiyle ‘Ayselim sensiz bodrum gecelerinde...’ diye başlayan bir not, bir de imza var. Diğeri ise İTÜ önünde çekilmiş, daha düzgün bir Türkçe’yle yazılmış: ‘Saman sarısı saçlarının kokusu vs...’ ‘Bu adamları nasıl buluyorsun’ dedim, ‘bunları ben yazıyorum şekerim’ dedi, ‘e niçin yapıyorsun’ diye sordum. ‘Öyle tuvalet masamın üzerinde unutmuş gibi yapıyorum, flört ettiğim kişi görüyor, birden bire bana daha tutkuyla sarılıyor’...”
(Video 4: İlhan Şeşen, Atilla Özdemiroğlu, Erol Evgin, Nazlı Mengi)
http://www.ntvmsnbc.com/modules/habervideo/video.asp?CatID=29&cbVideo=3351&cbQuality=1
BOŞANMASI BİLE KOMİKTİ
Müjde Ar, “ayrılığı bile komikti” dediği anne ve babasının boşanma hikayesini de anlattı:
“Babam annemin ilk erkeğiydi. Gazeteciydi, Vedat Akın takma adıyla yazıyordu. Annem de üniversiteyi yeni bitirmiş, Küçük Sahne’de oynuyor. O zaman da sigara içiyor ne yazık ki. Babam eğiliyor ve sigarasını yakıyor. Annem vuruluyor. Ama kardeşim bir yaşına gelmeden boşanıyorlar.
Annem bir gün pazardan fileleriyle eve gidiyor, önünde de babam elinde filelerle yürüyor. Ama babam başka bir sokağa ve eve giriyor. Annem eve kadar takip ediyor, kapıyı çalıyor ve bir bakıyor ki başka bir düzen. Hemen boşanma davası açıyor. Hakim annemi boşamak istemiyor, o zamanlar Mehtap’a hamile, ‘önce bir karnındakini çıkar’ diyor. Nitekim annem bir yıl sonra boşanabiliyor. Bu ayrılıktan sonra annemin erkeklere olan kızgınlığı ölünceye kadar bitmedi, ama bir taraftan da onları çok seviyordu.”
(Video 5: İskender Paydaş, Asya, Murat Güneş, İlke Özdemir)
http://www.ntvmsnbc.com/modules/habervideo/video.asp?CatID=29&cbVideo=3352&cbQuality=1
Ukraynalı Lorak'tan Mor ve Ötesi'ne destek
İyi olan kazansın
"Eurovision'da iyi bir performans çıkaracağım. Türkiye için yarışacak olan Mor ve Ötesi'ne şans diliyorum. İyi olan kazansın." Türk Gecesi'nin ilgi odağı olan Ani Lorak'ın erkek arkadaşı Murat Nalcaçıoğlu ise "Türkiye ve Ukrayna'ya eşit şans veriyorum" dedi.
'Maymunlar' müzik ödüllerini topladı!
# En iyi uluslararası erkek şarkıcı: Kanye West
# En iyi İngiliz erkek şarkıcı: Mark Ronson
# En iyi uluslararası kadın şarkıcı: Kylie Minogue
# En iyi İngiliz kadın şarkıcı: Kate Nash
# En iyi uluslararası grup: Foo Fighters
# En iyi uluslararası albüm: Foo Fighters (Echoes, Silence, Patience&Grace)
İki duayen şarkıları ve fotoğraflarıyla anılacak
Katılım ücretsiz
Organizasyonda ayrıca iki ünlü sanatçının bugüne kadar hiç duyulmayan parçaları ile birlikte özel fotoğrafları da gösterilecek. Geceye katılım ücretsiz. Tel: 0212 293 42 42
Aydilge'den çevreye destek
Seden'den Paris şovu
20 Şubat 2008 Çarşamba
Çılgın Aysel'e pembe pelüşlü veda / Vasiyeti neydi?
SANATÇI DOSTLARI NE DEDİ? / YAŞAMINDAN ANEKTODLAR... >>
Törenden önce gazetecilerin sorularını yanıtlayan Mehtap Ar, Aysel
Gürel'in kızı olmaktan duyduğu gururu dile getirerek, "İyi ki Aysel
Gürel'in kızıyım, iyi ki öyle bir annem var, iyi ki beni ve ablamı
doğurdu. Çok şanslı bir aileyiz. Annemle vedalaşırken de 'Anneciğim,
canım, bir tanem. İyi ki bizi doğurdun, annemiz oldun' diye kendisine
bunu söyledim" diye konuştu.
Annesinin, dünyanın en namuslu ve en dürüst insanı olduğunu ifade eden
Ar, annesinin gençleri çok sevdiğini ve onlara, karşılık beklemeksizin
şiirlerini verdiğini kaydetti.
Ar, annesinin aşk ve sevgi dolu bir kadın olduğunu dile getirerek,
"İnsanları çok severdi. Bakın cumartesi, pazar esnafı burada. Her hafta
orada esnafla otururdu. Hep 'Gençlere yardım edin' derdi" diye konuştu.
Mehtap Ar, annesine, hastalığını söylemediklerini belirterek, "Annem,
akciğer ve omurilik kanseriydi. Bilmiyordu. 'Sen üşüttün Aysel'im'
diyorduk. 'Üşüttüm' diyordu. Hasta olduğunu bence biliyordu ama o bize
oynadı, biz ona oynadık. Daha doğru kelime bu" dedi.
Annesi ile bir gün önce vedalaştıklarını belirten Ar, kendisine,
gençlerin önünün açılması, Atatürkçü gençler yetiştirilmesi gerektiğini
söylediğini dile getirdi.
Ar, annesinin reklam filminde çalışmasını istemediklerini belirterek,
"(Madem hasta değilim niçin izin verilmiyor. Çalışıyorum) dedi. Sonra
doğum gününü bekledi. Doğum günü 7 Şubattı. 17 Şubatta saat 04.25'de
vedalaştık. Türkiye'nin başı sağ olsun diyorum" şeklinde konuştu.
-"AYSEL BAŞKA BİR ALEME GİTTİ"-
Aysel Gürel ile ilgili duygularını dile getiren şarkıcı Harun Kolçak da
Aysel Gürel'in aklında yer eden şarkısının "Yıllar" olduğunu
belirterek "(Yıllar yıllar saçıma gümüş teller, elime solan güller)...
İşte Aysel Gürel lafı bu. Başka kimse yazamaz bunu" dedi.
Geride kalanlar için üzüldüğünü ifade eden Kolçak, "Aysel başka bir
aleme gitti. Işıl ışıl bir aleme gitti. Bu dünyadan, bu kirlilikten,
gittikçe kötüye giden bu halden kurtuldu. Ona ne mutlu. Bizler geriye
kaldık, onsuz kaldık" diye konuştu.
Gürel'in Türkiye'deki müzik adına çok doğru ve düzgün işler yaptığını
kaydeden Kolçak, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Tavizsiz, her zaman güzel şeyler yapan bir kişi daha gitti. Bir Onno
Tunç'ta bu kadar sarsılmıştım. Çok değerli üstatları da kaybettik
ama bir de Aysel beni çok yıktı. Çok özleyeceğiz. Onun neşesini,
kahramanlığını, kendi gibi olmasını, iki yüzlü, riyakar olamamasını,
kimseye taviz vermemesini, kendi gibi olmasını... Kendi doğrularıyla
yaşamasını kaç kişi becerebiliyor? O yüzden Türkiye adına da bir kadın
olarak da çok kahraman bir kadındı. Geçen hafta yatağında gördüğümde her
şeyin farkındaydı, yine de beni güldürmeyi başardı."
-"TÜRKİYE BÖYLE BİR NEŞESİNİ YİTİRDİ"-
Erol Evgin de Gürel'in kendisinin tanıdığı en neşeli, en renkli insan
olduğunu belirterek, "Türkiye böyle bir neşesini yitirdi. Zaten ülkemiz
çok neşeli bir ülke olmaktan çıktı biliyorsunuz. Haber bültenlerini
açtığınız zaman bir tek neşeli habere rastlayamıyorsunuz. Berlin
hayvanat bahçesindeki pandaları gösteriyorlar neşe adına. Oysa bu ülke,
Nasreddin Hocaları yetiştirmiş bir ülkedir. Aysel Gürel bu anlamda çok
farklı, çok değişik ve çok önemli bir insandı. Nurlar içinde olsun.
Eşsiz ve yaşsızdı" şeklinde konuştu.
İbrahim Tatlıses de Gürel'in neşesi ve muhabbetinin bilinen bir şey
olduğunu dile getirerek, "Sevilen, sayılan bir insandı. Her şeye rağmen
esprileriyle kılığı ve kıyafetiyle çok sempatik, şirin bir anneydi.
Allah mekanını cennet etsin" dedi.
-"BENCE OLAĞANÜSTÜ BİR KADINDI"-
Sertab Erener de herkesin, Gürel'in hayatı gibi hayat sürmesi
temennisinde bulundu. Erener şöyle konuştu:
"Bu kadar sağlam, bu kadar hayatla dalga geçen, bu kadar üretken, bu
kadar çılgın ve olağanüstü... Bence olağanüstü bir kadındı ve hep öyle
kalacak aklımızda. Ben onunla olağanüstü şeyler yaşadım. Olağanüstü
işler yaptık. Onun en güzel şarkılarını söylediğime inanıyorum. Onun
şarkılarını söylemeye devam edeceğim. Daima içimde yaşayacak Aysel."
Metin Özülkü de sanata Gürel'le birlikte ve onun sayesinde başladığını
vurgulayarak, "Ne öğrendiysem birçok konuda onun parmağı var. Bu konuda
ve sosyal yaşantıdaki bakışları açısından Türkiye için çok büyük bir
eksiklik oldu. Birçok konuda, her alanda devamlı nasihatlerde bulunan,
bildiklerini etrafındakilerle paylaşmak isteyen bir insandı" dedi.
Cenazeye Garo Mafyan, Suavi, Pakize Suda, Sezen Aksu, Zerrin Özer, Yonca
Evcimik, Nazan Şoray, Orhan Gencebay, Nükhet Duru, Adnan Şenses ve Yavuz
Bingöl gibi sanatçıların yanı sıra Şişli Belediye Başkanı Mustafa
Sarıgül de katıldı.
Gürel'in cenazesi, öğle vakti kılınan namazın ardından Zincirlikuyu
Mezarlığı'na defnedildi.
İşte vasiyeti
Mehtap Ar, Aysel Gürel'in vasiyetini şöyle sundu, “Annemin vasiyeti şuydu, tüm kadınlara söyle; bilsinler ki ben 80 yaşıma kadar çalıştım ve dimdik ayaktayım. Çalışmak ve ayakta kalmak güç ama ben başardım, tüm kadınlar da başarabilir"
Aysel Gürel... Türkoloji mezunu, şair, tiyatro ve sinema sanatçısı, şarkı sözü yazarı... Çok dolu bir hayat hikayesi. Herkes adına yaşanmış yıllar, kağıtlara dökülmüş, çoğu hayat bulmuş, çoğu her hangi bir notada hayat bulamamış 20 bin şiir. Hepsi sığmış 79 yılın içine. Kimisi ucundan dokunur kimisi tam bizi anlatır. Daha yapacakları vardı, hasta yatağında yakınlarıyla paylaştığı. Ne sözleri uçtu ne yazıları, hepsi kaldı ondan hatıra. İşte o hayattan kalan 'komik' hatıralar...
Çöp arabasına otostop yaptı
Aysel Gürel, ilginç açıklamaları, yaptığı sıradışı hareketlerle uzun süre akıllardan silinmeyecek. Bir keresinde Beyoğlu'nda bir gece kulübüne eğlenmeye gidince sabah 5'te evine gitmek üzere dışarı çıktı. Çıkar çıkmaz karşısında çöp kamyonu ve temizlik işçilerini görünce hemen yanlarına gidip, 'Beni evime bırakır mısınız' ricasında bulundu. Taksim'den Nişantaşı istikametine giden işçiler, Aysel Gürel'in bu ricasını kırmayarak onu Teşvikiye'deki evine kadar bıraktı. Taksi yerine evine çöp kamyonuyla gitmenin kendisini çok heyecanlandırdığını söyleyen Gürel, "Sıradan olmak, sıradan şeyleri yapmak tarzım değil" demişti.
Östrojen hormonum fazla
Şu bir gerçek ki, ben henüz menopoza girmedim. Evet, regl olmuyorum, yumurtlamıyorum ama östrojen hormonum aynı şiddette vücudumda var. Böyle olduğu için, ben azgın, hala fıkır fıkır bir kadınım. Bunun için yaşlılık kompleksim yok.
İlk öpücük
18 yaşındaydım. Trabzon'dan İstanbul'a geliyordum. Kamaram vardı tek kişilik. Kapı çalındı, "Buyurun, girin" dedim. Nihat girdi. Birdenbire saldırdı ve dudaklarımı emmeye başladı. Dudaklarım, böyle ateşe, kora değmiş gibi yanıyordu. Kurtuldum ve "Bu ne?" dedim. "Öpüş" dedi.
Şu an sevişiyorum
Evini arayan gazetecilerden bunaldığı bir anda telefon eden kişiye "Şu anda yatakta sevişiyorum iki saat sonra arayın" der.
Otoseksüelim
Cinsel kimliğiyle ilgili sorulara, "otoseksüelim" diye cevap verir.
Ben Türk kadının bilinçaltıyım
'Her kadın en az bir kez, yanında kocası bile yatsa, rüyasında başka bir herifle yatmıştır. Bilinçaltının yarattığı bir durum bu. İlla ki tanıdığın biri olmasına da gerek yok. Hayır ben hiç yaşamadım diyen de yalan söylüyordur"
Nasıl evlendim
Alt kültürün tesiriyle oluşan, bekaret muhafazası diye bir şey vardı. Baskı vardı yani, tahsil hayatım uzun sürdüğü için bekaretimizi muhafaza ettik. Bazı günler, ortaokul arkadaşlarım beni ziyarete gelirdi, ben 22-23 yaşlarındayım. Yanlarında da yetişkin kız, erkek çocuklar... 'Aaa ben bunları hatırlamıyorum bunlar kardeşiniz mi' dediğimde onlar da, 'Ne kardeşi, bunlar bizim çocuğumuz' demeye başladılar. Ben de, 'Galiba üreme için geç kalıyorum' dedim. O sırada ben, Küçük Sahne'de oynuyordum, devamlı röportajlar oluyordu. Resimli mecmualara da kapak olarak çıkıyordum. O aralar fuayemize gazeteciler doluşuyordu. Çok güzeldim, kapak çekiyorlardı. O ara çok yakışıklı bir gazeteciye takıldım, Müjde'ye benziyor ama erkek düşün ki, bıyıklısı. O yıllarda Amerikan sinemasının meşhur aktörü Tyron Power vardı, ona benzeyen. Gece Postası'nda çalışıyordu o zaman, röportaj yapmıştı benimle. Bir gün Babıali'den geçerken gazeteye girdim, 'Vedat bey burada mı' dedim, 'Odasında' dediler ve odasına çıkardılar beni. Oturdum karşısına ve 'Benimle evlenir misin' dedim ona... Dört ay kadar sözlü kaldıktan sonra evlendik ama teklif benden geldi. Ben de artık geç kalmadan, ürünlerimi çıkartayım dedim. Ee yaş 25'lere gelmişti...
Muhsin Ertuğrul onu keşfetti
Akciğer kanseri tanısıyla iki aydır tedavi gören Aysel Gürel, bugün Teşvikiye Camii'nde kılınacak öğle namazını müteakip Zincirlikuyu Mezarlığı'nda toprağa verilecek. 1929'da Denizli'de Aysel Gürel'in çocukluğu ve gençliği hakim olan babasının görevi nedeniyle Trabzon'da geçti. Trabzon Atatürk Lisesi'nden mezun olduktan sonra, 1948 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türkoloji Bölümü'ne girdi. 1952'de üniversiteden mezun olan Gürel, aynı yıl Küçük Sahne'de Muhsin Ertuğrul'un keşfiyle tiyatro oyunculuğuna başladı. 25 yıl çeşitli tiyatrolarda oynayan Gürel, aynı zamanda çok sayıda sinema filminde de rol aldı. Çocukluğundan itibaren şiire merak salan Aysel Gürel, yazdığı şiirleri de kitap olarak yayımladı.
Powerturk Ödülleri tartışılıyor! İkinci Kral Tv vakası mı?
En iyi çıkış yapan sanatçı: Sıla
En iyi çıkış yapan video: Unutamam – Mustafa Ceceli &ENBE Ork. (Yönetmen:Murat Küçük)
Pepsi Özel Ödülü: Nil Karabrahimgil
En İyi Konser Ödülü: 10 Mart Bostancı Gösteri merkezi konseri ile ŞEBNEM FERAH
En iyi web sitesi: www.Kenandogulu.com.tr
En iyi düet ödülü: Gripin & Emre Aydın
En iyi gurup: Mor Ve Ötesi
En iyi albüm: Yalın - Her Şey Sensin
En iyi video klip: Nil Karaibrahimgil – Bu mudur ? ( Yönetmen : Emre Özbay)
En iyi erkek sanatçı: YALIN
En iyi kadın sanatçı: ŞEBNEM FERAH
Power Türk Onur Ödülü: AYSEL GÜREL
En İyi Şarkı Ödülü: Emre Aydın & Gripin - Sensiz İstanbul”a Düşmanım
"Tarkan ve Musti'nin şarkıları iyi değil"
ENBE'nin ünlü konukları
Sinem Amerika'da ödüle doymuyor!
Konser teklifi yağıyor
Sinem'in bu şarkısı, yarışma komitesinin ABD'deki plak şirketleri ile radyo ve televizyonlara göndereceği CD'de de yer alacak. Böylece; neredeyse her gün başka bir konser teklifi aldığını belirten genç şarkıcı için yeni bir fırsat kapısı açılacak. 'When I Don't Sleep' adlı ilk albümü geçtiğimiz ay piyasaya çıkan Sinem Saniye, gördüğü ilgiden çok memnun olduğunu söylüyor:
Porto Riko'da da ünlü
"Mart ayında çeşitli yerlerde konser vereceğim, ayrıca röportaj için radyolara çıkacağım. Porto Riko'da tanınmış bir radyo var; bir saat boyunca albümümdeki her parçayı çalacaklar ve benimle telefon yoluyla canlı röportaj yapacaklar. Çok sevinçliyim. İleride başkaları için de beste yapmak istiyorum. Şimdilik kendi CD'm üzerinde çalışıyorum. Günler yoğun geçiyor ama bu yoğunluk beni mutlu ediyor çünkü müziği çok seviyorum."
Sertab'dan konser DVD'si
19 Şubat 2008 Salı
'Deli' ödülle döner mi?
Sabah gazetesinden Ayşe Özyılmazel'in geçen sene Kenan Doğulu'ya ve Shake it up Shekerim'e bol destek verdiğini hatırlıyoruz. Bunda biraz da yazarın Doğulu'ya olan hayranlığının da etkisi olmuş olacak ki, ucuz (ve kimi yönleriyle de Sertab-Sakis karışımı/taklidi olduğu iddia edilen) bir pop şarkısına birincilik bile biçmişti...Bu yıl Mor ve Ötesi'nin "Deli" şarkısını beğendiğini ifade eden Yılmazel, şarkıya şans vermediğini de sözlerine eklemiş:
GÖNÜLLERİN ŞAMPİYONU / AYŞE ÖZYILMAZEL (SABAH)
Bu şarkı Mor ve Ötesi'nin en iyi şarkılarından biri! Bu şarkı 2008'in hiti! Ama bu şarkı Eurovision'da birinciliği kapamayacak besbelli. Efendim; malumunuz 2008 Eurovision temsilcimiz (Kurbanımız mı desek?) Mor ve Ötesi, nihayet şarkısı 'Deli'yi cümle aleme dinletti. Biz de tam yerinde olaya kaynamak için cuma akşamı Tepebaşı'ndaki TRT stüdyolarına koştuk! Fikrim sabit. Hâlâ Mor ve Ötesi'ni Eurovision sahnesine konduramıyorum. "Şirket mirket anlamam" diyen bir grubun neden, niçin "Eurovision falan anlamam" demediğini anlayamıyorum. Neyse, madem olan oldu bir kere sevdiğimiz grubu destekleyelim değil mi?
Kargo ekibi, Aslı ve 'Deli'nin klibini çekecek yönetmen Ezel Akay tanıtımda ilk gözüme çarpan isimler. Hemen Ezel Akay'ın yanına gidiyorum. Kendisi bu konuda konuşmak istemese de bir iki cümle alıyorum ağzından... "Nasıl bir klip çekmeyi düşünüyorsunuz?" Gülerek "Sapık bir klip olacak" diyor. Herhalde benimle dalga geçiyor..."Anlamadım, sapık mı? Nasıl yani?" Şu cevabı veriyor Akay: Mor ve Ötesi'ni Eurovision'a seçmek nasıl sapıklıksa, benim klibim de öyle sapık olacak... Klibin etnik kokulu olmasını istiyor Ezel Akay ve Türk dünyasıyla rock dünyasını birleştireceğini söylüyor. "Ama şimdilik bu kadar bilgi yeter" buyuruyor. Bize de merakla klibi beklemek düşüyor. Davetliler stüdyoya alınıyor. Sunucumuz bugüne kadar Eurovision'a katılmış şarkıları hatırlatıyor. Tabii sunucu olarak gönül Bülent Özveren'i arıyor. Ve şarkı görücüye çıkıyor. Müthiş! Çok iyi, tam da Mor ve Ötesi'ne yakışacak bir şarkı 'Deli'. Hemen dilime dolanıyor, damarlarımda dolaşıyor. Buraya kadar süper! Mor ve Ötesi alnının akıyla geceden çıkıyor.
Peki Eurovision'da 'Deli' iş yapar mı? diye sorarsanız, cevabım net: Umutsuzum. 1. Şarkı Türkçe! Baştan 1-0 mağlup başlıyoruz yani. 2. Son yıllarda Eurovision'da dekoltesi bol güzel kadınlar, acayip şovlar, çakkıdı çakkıdı şarkılar ya da Lordi gibi uçuk gruplar iş yapıyor. SMS'i toplayan kazanıyor. Kim bilir belki şarkının sağlamlığı, Harun'un sahne karizması başarı getirebilir. Ve fakat gerçekçi olmak gerekir! Hiç kuşkusuz Mor ve Ötesi kendilerine yakışan bir şarkı yaptılar ama artık saçmalığa dönmüş bu yarışmada başarılı olabileceklerini zannetmiyorum. Yine de Mor ve Ötesi'ni 'Deli' için tebrik ediyorum. İyi bir dereceyle dönseler de, dönemeseler de onlar her zaman gönüllerimizin şampiyonu. Ne diyelim, Allah kurtarsın!
Onur Baştürk (Hürriyet)
Keşke şarkıyı İngilizce yapsalarmış.Bu şekilde Avrupalı hem Mor Ve Ötesi”nin şarkı sözlerindeki derdini anlamayacak hem de çok deli divane olmayacak”
Cengiz Semercioğlu (Hürriyet)
Mor ve Ötesi”nin iki handikapı var , hem sahne showu oalrak görsel yönü zayıf hem de sözleri Türkçe…Eurovisiondaki gay lobisi Harun”u severse Mor Ve Ötesi “nin şansı artar.Aksi halde yarışma sonrası mor ve ötesi bir renkle geri dönerler…”
Şirin Sever (Sabah)
Deliyi hiç başarılı bulmadım, diğer şarkılarından hiç ayıramadım hatta “kafamı şişirdi” bile diyebilirim!. Kemancı'da mı söyleyecekler bu şarkıyı yoksa Eurovisionda mı?
Aykut Işıklar (Bugün)
Mor ve Ötesi gurubunun DELİ adlı şarkısını beğendim.Şarkı ritm olarak , melodi olarak çağdaş.Tüm Avrupalı gençlerin anlayacağı bir tarz.Armoni yapısı da mükemmel.Çok gizlice bizi anlatan farklı melodi yapısı da var.Çok dikkatli dinlemek gerekiyor”
BU ŞARKIYA DELİ OLACAĞIZ! / OLCAY TANBERKEN (HABER90.COM)
Biz hakikaten garip bir milletiz.
Öyle de olmuyor, böyle de. Ne yapılsa, ne sunulsa memnun olmuyoruz.
Sürekli şikayet, sürekli bir hoşnutsuzluk. Sanki çok da takip ediyor, muhakemesini yapıyor, anlıyormuşuz gibi...
Eurovision'dan bahsediyorum.
Mor ve Ötesi gidiyor bu yıl, malumunuz.
Şarkılarını dün açıkladılar, TRT'nin Tepebaşı'ndaki stüdyosunda hem kokteyl salonu hem de sahne çok iyi hazırlanmıştı. Basının ve davetlilerin yanısıra onları izlemek üzere Aslı, Hayko Cepkin, Özge Fışkın, Kargo'nun solisti Koray Candemir gibi roxk dünyasından önemli isimler, Yavuz Bingöl, Janset gibi diğer sanatçı dostları da grubu yalnız bırakmamışlardı. Bir de mini konser verdi Mor ve Ötesi, hit şarkılarını canlı performansla seslendirdiler, büyük alkış aldılar.
Bu yıl Sırbistan'ın başkenti Belgrad'da ülkemizi temsil edecek olan şarkının adı: D.E.L.İ.
Şahsen çok beğendiğimin üzerinde bir kez de burada durmak istiyorum. Hem grup ille de Eurovision'a neyle zurnayla gideceğiz takıntısına kafayı takmadan kendi çizgilerini bozmamışlar, hem de çok sağlam, çok sıkı bir şarkı çıkarmışlar ortaya. Sözleri de müziği de çok şık. Hem grubu, hem de açıkçası hiç beklenmedik bir kararla bu grubu seçen TRT'yi tebrik etmek lazım. Tabii, grubun üstünde dil baskısı yapmamalarından dolayı da...(Sibel Tüzün'ün neler yaşadığını hepimiz hatırlıyoruz, değil mi? Vicdanlı olun, Süperstar İngilizce okunsaydı ilk 5'a girmeyecek miydi, ne gerek vardı ille de Türkçe söyleyeceksin ısrarına?)
Şöyle bir gazete haberlerine yapılan okuyucu yorumlarına bakıyorum da, beğenmeyenler maşallah gırla gidiyor. Elbette beğenmeyenlerin çıkacağı sürpriz değildi, yoksa ülkemizde rock müzik pop müzikten her zaman daha çok satar, milyon rakamlara ulaşırdı, değil mi? Ama bu şarkının nasıl bir kusuru olabilir ki?
Bence olsa olsa dili tartışılabilir, o da Eurovision'u yakından takip eden işin uzmanlarınca, müzik çevrelerince...
Biliyorsunuz son yıllarda iş iyice çığrından çıktı, yarışmada artık rekabet hat safhada. Hatta bu yıl kurallar da değişti, 2 yarı final var. Ve sıkı durun, Almanya, Belçika gibi Türklerin yoğun oylarıyla 12'leri aldığımız ülkelerin çoğu bizim yarışacağımız grupta değil. Hal böyle olunca müziğiyle ve duruşuyla çok iyi olan bir şarkıyı sırf anlamayacakları bir dilde sahneleyerek yarışmaya 1-0 geriden başlıyoruz maalesef.
Açıkçası geçen seneki şarkımızın ucuzluğundan ve Sertab-Sakis karışımı taklitliğinden sonra, Mor ve Ötesi'nin D.E.L.İ.'si çok iyi geldi bana...
Hem grup çok bilinçli, hem de şarkımız çok iyi. Sertab'dan ve Athena'dan sonra sanırım ilk kez bu yıl gerçekten iddialı olabileceğiz...
Umarım başarılı olurlar ve göğsümüzü kabartırlar. Şans yanlarında olsun...
Internethaber sitesi de, milliyetçi bir tavır sergileyerek şarkının batıya dönük yüzünü ve rock tarzını eleştirmiş. Niyeyse?
BU DELİ'Yİ BEĞENDİNİZ Mİ ALLAHAŞKINA? /HACER ALKAN (INTERNETHABER.COM)
Dinlediniz mi Eurovision şarkımızı... Türkiye bu mu?.. Bizim müziğimiz, ezgimiz bu mu?.. (Hala dinlemediyseniz, buraya tıklayıp bir dinleyin!) Yok valla! Ben hayalkırıklığına uğramadım... Mor ve Ötesi seçildiğinde ortaya böyle bir ürün çıkacağı üç aşağı-beş yukarı belliydi.
Onca zaman Türkçe mi İngilizce mi olsun diye boşa tartışılmış...Bu şarkı Türkçe olsa ne yazar...
Benim ezgim yok...
Benim sazım yok...
Benim ülkemin esintisi yok...
Yazsınlar üstüne iki satır İngilizce metin, olsun tam ecnebi ürünü...
Şimdi diyeceksiniz ki...
Ne yapacaklardı...
Sazı, neyi ellerine alıp Avrupa arenasına mı çıkacaklardı...
Valla sizi bilemem ama...
Ben böyle bir "Deli"lik yapsalar ayakta alkışlardım...
Türkiye'ye ilk kez en iyi dereceyi kazandıran şarkıyı hatırlıyor musunuz? Şebnem Paker söylemişti...
Yıl; 1997...
Şarkının adı "Dinle"ydi...
Ezgisi Türk müziği ile yoğrulmuştu...
Sazımız vardı, neyimiz vardı...
"Tereciye tere satmaya" kalkmamıştık...
Onların müziği, onların ezgisi yerine, kendi müziğimizle yarışmıştık...
Sonuç mu; Üçüncü olmuştuk...
Üstelik böyle şaşalı bir tanıtımla da sunulmamıştı.
Yarışmaya sessiz sedasız gitmişlerdi...
Öyle ki herkes o yıl hangi şarkı ile Eurovision'a katıldığımızdan bi-haberdi... O zaman TV'de haber editörüydüm...
Üçüncü olduğumuzu öğrendiğimizde deli gibi şarkının video kaydını aramıştık.... O kadar boş bulunmuştuk ki Eurovision yarışmasını kayda almamıştık... Sadece biz değil tüm diğer kanallar da öyleydi...
Birinci olduğumuz şarkı İngilizceydi diyebilirsiniz...
Peki Sertap Erener'in o şarkısının en çok alkış alan bölümü neresiydi? Oryantal ezgi ile dans şovunun yer aldığı bölüm değil miydi? Bana göre Türkiye'ye ipi göğüsleten işte o ezgiydi...
Geçen yıl bizi temsil eden Kenan Doğulu'nun "Şekerim"i bile bundan çok daha iyiydi... Onda bizden küçük de olsa birşeyler vardı... Peki ya bu şarkıda... Ben bize dair bir şey bulamadım...
Sözüm ona tam not almış...
Kimler verdiyse o notu...
Valla müzik eğitimsizi ben, beğenmedim...
Bu batı özentisine "Deli" olduğum için belki...
Ya da şarkılarında dedikleri gibi...
"Herkes akıllı bir ben deli..." olduğumdan...
Ben size en iyisi "Dinle"yi dinleteyim...
Buyrun işte sazımız ve neyimizle de oluyormuş;
Batıyı taklit etmeden, "tereciye tere satmadan", müzik de yapılıyor, derece de alınıyor...
***
Deli'yle ilgili yorumlar şimdilik böyle. Bakalım yarışmaya kadar daha ne gibi görüşler ve görüş ayrılıkları basına yansıyacak? Hepsi Tambatumba.com'da...
"Mozart da sanki aynı salondaydı"
HAREMDE BİNBİR GECE
Fazıl Say'ın 'Haremde Binbir Gece' isimli eserinin promiyeri 20 Şubat'ta İsviçre'nin Luzern kentinde yapılacak. Say, 21 Şubat'ta Luzern'de, 25 Şubat'ta Hollanda'nın Nijmwegen kentinde, 28 Şubat'ta Almanya Kaiserslautern'de, 29 Şubatta ise Saarbrücken şehrinde konser verecek.
Yeni klibi için evsiz kılığına girdi
Saçı sakalına karıştı
Çok yakında 'Farklı görünsek de aynı şeyi anlatıyor ve yaşıyoruz' sloganıyla televizyonlarda gösterilmeye başlanacak olan klipte, Cepkin bir evsizi canlandırdı. Yüzünde sakal, üzerinde yamalı kıyafetlerle kamera karşısına geçen yakışıklı rockçıyı görenler, onu tanımakta bir hayli zorlandı.
18 Şubat 2008 Pazartesi
"Aşk çok güzel bir masal"
Müjde Ar'ın eşi eski bakanlardan Ercan Karakaş da “Biz ailesi olarak çok üzüntülüyüz. Eşim Müjde çok üzüldü ve tansiyonu yükseldi. Sanıyorum sizlerin karşısında olamayacak bugün” diye konuştu.
İşte Aysel Gürel'in yaşam öyküsü >>
Karakaş, “Aysel Gürel bir süredir tedavi gördüğü hastalık nedeniyle vefat etti. Kültür Bakanımız Sayın Ertuğrul Günay da arayarak başsağlığı dileklerinde bulundu” dedi.
Ercan Karakaş, Gürel'in cenazesinin, Teşvikiye Camii'nde 19 Şubat Salı günü öğleyin kılınacak namazın ardından Zincirlikuyu Mezarlığı'nda toprağa verileceğini bildirdi.
Besteci Garo Mafyan da “Çok üzüldük. Başımız sağolsun. Konuşacak pek bir şey yok. Ne denebilir ki?” dedi.
Gazeteci-yazar Ruhat Mengi de Aysel Gürel'in ölümünden dolayı üzüntülerini ifade etti. Mengi, “Hayata çok bağlı bir insandı. Bu nedenle ölümü yakıştıramadığımız insanlardandı. Bir süredir biliyordum onu kaybedeceğimizi. Bu nedenle de yanından hiç ayrılmadım” diye konuştu.
***********
DENİZLİ’de 7 Şubat 1928’de dünyayaya gelen Aysel Gürel, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi bölümünden mezun oldu. Şarkı sözü yazarlığının yanı sıra, Türkolog, edebiyat öğretmeni, tiyatro oyuncusu ve şairdi. Şarkıları arasında dillerde marş olan Firuze, Ünzile, Yalnızca Sitem, 1945, Ne Kavgam Bitti Ne Sevdam, Değer mi?, Sır, Yolun Başı, Sarıl Bana, Zor Kadın, Aşk, Yanarım, Vur Yüreğim, Abone, Zorba Aşk, Dönmeyeceğim, Ayrıldık İşte, Son Dua, Gençlik Başımda Duman (Ateş Böceğim), Bilmem Hatırladın Mı?, Deli Balım, Yörük Yaylası, Arabesk bulunuyor. Şiir Şimdi ve Senin İçin Sana Değil isimli iki de kitabı bulunan Gürel, şu filimlerde rol aldı: Meyhane Köşeleri, Tek Kollu Canavar, Yurda Dönüş, Mıstık, Gümüş Gerdanlık, Silemezler Gönlümden, Hop Dedik Kazım, Öyle Olsun, Tantana Kardeşler, Kaybolan Saadet, Arzu, Yansın Bu Dünya, Fosforlu Cevriye. Bendeniz Aysel dizisinde de rol alan Gürel son olarak Aysun Kayacı ile birlikte bir reklam filminde rol almıştı.
Yazdığı sözlerle popüler müziğimize onlarca güzel şarkı kazandıran ünlü söz yazarı Aysel Gürel, renkli kişiliği ve çılgınlığıyla da tanınıyordu. Sinema sanatçıları Müjde Ar ve Mehtap Ar'ın da annesi olan Aysel Gürel, yaşamına dair detayları Birzamanlar sitesinden Deniz Durukan'la olan röportajında açıklamıştı. İşte o röportaj ve renkli yaşamından kareler >>
***********
Söyleşi: Deniz Durukan (Birzamanlar.net)
Aysel Gürel Türkiye’nin en önemli söz yazarlarından biri. Özellikle Sezen Aksu’nun seslendirdiği Ünzile, Firuze, Sitem gibi şarkı sözleri hala belleklerimizde. O yazdığı şarkılarla bu işte ne kadar usta olduğunu kanıtlamış, bir dönem oyunculuğu ile de dikkat çekmiş biri. Gürel, sadece sanatçı kişiliği ile değil; yaşamı, uçuk kaçık halleri, dobra sözleriyle de hep ilgi odağı oldu. Elbette merak uyandırıyor Aysel Gürel’in ardındaki diğer Aysel Gürel. Şişli’deki evinde kendisini ziyaret ettiğimde inanılmaz bir enerji ile karşıladı beni. O televizyondaki görüntülerinden daha güzel ve daha gençti. Üstelik o sıcacık halleri ile etrafa hoş bir koku bırakıyordu. O koku Aysel Gürel’in ta kendisiydi.
- Dışardan bakıldığında özgür, çılgın, hafif delişmen bir kadın portresi çiziyorsunuz. Oysaki şarkılarınızda daha içsel, daha olgun, çok da duygusal bir kadın portresi var. Nedir iki Aysel’in arasındaki o ince ayrım.
İki ayrı Aysel Gürel var. Biri perukasını takar, makyajını yapıp delimtrak hareketlerle ilgi çeker ve lafı patlatır. Sabah kalktığında kapıyı çekip Amerika’ya gidebilecek bir Aysel. Bağsız, özgür bir kadın. Diğeri de öğretmen kimliğinde, kültürlü; bunu çekinmeden söylüyorum çünkü kültür Türkiye’de tamamen dibe vurdu. Alfabeyi okuyana, internetin başına oturup yazan çizene ne kültürlü diyorlar. Kültür sonsuza kadar okumaktan geçer. Maalesef bizim sektör bu konuda çok zayıf insanlarla dolu. Müzik, Türkiye’de geri kalmışlığın sembolü oldu. Televizyon kanalları da buna çanak tutuyor. Hani “halk istiyor” gibi klişeler var ya, güya onlara uyuluyor. Oysa yok böyle bir şey. Türkiye’de şarkının, müziğin yerini bacak ve kalça aldı. Bunlar kötü demiyorum, bunlar çok güzel, cici, eğlendirici kızlar. Şarkı söylediklerini zannediyorlar, bu da bir gayrettir, söyleye söyleye otuz sene sonra belki öğrenirler. Halkın hoşuna gidiyor deniliyor, onlara kaset yapılıyor. Diğer taraftan, çok değerli müzisyenler revaçta değil.
- Gözlemlediğim kadarıyla doksanlı yıllarda pop müzikte bir patlama oldu, fakat her önüne gelen kısa bir süreliğine meşhur oldu. Pop müziğin içi boşaltıldı, şimdi rock müziğe de aynı şey yapılmaya çalışılıyor. Özellikle pop müzikteki lirikler çok iğrenç.
Evet, iğrenç değil ama tiksindirici diyebiliriz. Bu eğlencelik oğlanların ya da kızların hatası değil. Korsan kasetle mücadele eden yapımcılar maliyeti düşürmek için sokaktan yakaladıkları herkesi, yüzüne bakılır bir genç kızı ya da delikanlıyı alıyorlar, okuma yazma biliyorsa, biraz da beste yapabiliyorsa, tamam, hadi gel diyorlar. İyi bir şey beklemeye hakkımız yok. İsim vermeyeceğim, birkaç kadın şarkıcı var, insanlar onların karşısında ayılıp bayılıyor, yerlere atıyorlar kendilerini. Tahsili, kültürü, öngörüsü olmayan, hatta yazdığı şeyin farkında olmayan -büyük bir olasılıkla yazdıkları alıntıdır, hırsızlığa da alıntı deniyor artık- kişiler bunlar. Hayret etmiyorum bunlara, çünkü hitap ettikleri kitle ile uyuşuyorlar. Tv kanalları bunları sunarak böyle bir kültürün yaygınlaşmasını sağladı. Gerçek değerler ise göz ardı ediliyor. Çünkü bu değerleri sundukları zaman yapımcıların da maliyeti artacak. Benden şarkı sözü alan büyük isimler bile maliyet artar diye ürküyorlar. İşte böyle, dibe doğru gidiyoruz. Yani limonu yemeğin üzerine sıktığında o limonun dibe çökmesi gibi bir şey bu. Müziğe de limon sıkılmıştır.
- Aşk peki?
Aşk olsaydı genelevler olamazdı. Aşk çok güzel bir masal. Çocukluğumuzda Sindirella, Uyuyan Prenses gibi masallar anlatılırdı. O masallarda yaşanan aşk yansıtılırdı. Ama hayatta öyle değil aşk.
- Bir yanılsama mı?
Tabii ki. İnsan patatese de aşık olabilir, bir tabloya da. Örneğin ben çelloya aşığım . Erkekle kadın arasındaki aşkın varlığına inanmak mümkün değil. Hayvanlar alemine bakın; dişi maymunlar günde altmış maymunla çiftleşiyor. Şimdi erkekler de öyle, boğa gibi. Bir kadının üzerine çıkıp jimnastik hareketleri yapıyorlar. Hatta bir spor salonuna gidip bisiklet çevirmekle aynıdır onların aşk anlayışı. Ama özel kişiler de var, şairler, ressamlar, yazarlar bu hayvani duyguyu idealize eder, kendilerine göre yapıtlar verirler. Bu da bir uyutma sistemi aslında. Her insan aynı derecede hassastır, şairdir, ama eğitim görüp dili iyi kullanması gerekir. Şimdi Kayahan bir şarkısında “bizimkisi bir aşk hikayesi” diyor. “Bizimki” tamam da, “si” ne oluyor? Artık gülüyorum, ikaz etmekten yoruldum. Müziğe söz yazan, ama bunu şiire yakın durarak yapan kişiler ortaya kalıcı yapıtlar koyar. Elli sene sonra dili iyi bilen birileri gelip baktığında “yuh” der, “neler yazmış böyle?” Bu önemlidir.
- Ahmet Hamdi Tanpınar desem...
O benim hocamdır. Onlar yüz senede bir gelen insanlar. “Su, mermer ve yeşil ve ölümsüz ilkbahar” hocamın şiiriydi, ya da ben etkilenip yazmışım, hatırlamıyorum. Benzerlikler şair için yararlıdır. İlk şiir modellerini okuduğu zaman ona benzer şeyler yazar. Ama kendi üslubunu bulmamış bir şaire, şair diyemeyiz. Ben de çok bocaladım, kimi zaman Faruk Nafiz Çamlıbel, Ahmet Haşim, Pablo Neruda oldum. Ta ki kendi şiirimi bulana kadar. Çünkü şiir duvarı çok geç ve güç örülüyor. Bir şarkıyı dinlediklerinde bu Aysel Gürel’in sözleri diyebiliyorlar, bu benim için çok önemli. Şarkılarımdan çok bu üslubu oturtmak bana gurur verir. Ama ticari şarkılar yapmıyor muyuz? Yapıyoruz. Sanatçı öyle bir şey istiyorsa yapıyorsun. Bu da işin işportası.
- Size gelen kişilere verdiğiniz şarkıları neye göre belirliyorsunuz?
Bana Ünzile, Füruze gibi bir şarkı yaz diyorlar. Karşımdaki kişi onu okuyabilecek yapıda, ya da seste değilse, okuyamazsın diyorum. Gücenmiyorlar!
- Bu şarkılar size para kazandırıyor mu?
Kimse heves etmesin, şarkı yazarak geçinmek imkansız. Bende altı valiz dolusu şarkı var. Eğer beni geçindirebilecek olsa, şimdi trilyoner olurdum. Mesam’dan üç beş kuruş gelir, o kadar.
- Aşka dönelim, takıntılı bir durum yok mu aşkta? Belki bir çeşit obsesyon...
Grip gibi, ya da aids gibi de düşünebilirsin. Virütik bir şey. Aslında olay şu; seks dürtüsünü, böyle birbirinin üzerinde tepişmeyi edepli hale getirmektir aşk. İnsan önce kendini sever, bir de çocuğunu. Üçüncü şahısı düşünemezsin.
- Şarkılarınızda vurgun sözcüğünü çok sık kullanıyorsunuz. Nedir bu vurgunun hikayesi?
Ben yüzücüyüm. Karadeniz’de büyüdüm. Bir anlamda denizkızıyım. Karadeniz, bir adım attıktan sonra üç insan boyu olur. Sekiz kere boğuldum, suni teneffüsle hayata döndürdüler. Ağzımdan kanlı köpükler, kumlar gelerek... Boğulma anındaki o renkleri ve resmi unutamıyorum. Önce çok güzel filizi bir yeşil beliriyor, sonra o yeşil neftileşiyor, derken siyaha dönüşüyor. Karadeniz’de lamboz dediğimiz anaforlar var. Ayağının başparmağını oraya kaptırdığın zaman helezon halinde dibe kadar gidersin. Çoğu arkadaşım daha on dört, on beş yaşlarındayken o şekilde boğuldu. Muhafazakar bir yerdi, denize mayoyla girilmiyordu. Ben hariç tabii. Gece ay ışığında elbiseyle denize girerlerdi. O elbiseler su içinde şişip kabarırdı. O kızlar deniz perileri gibi el ele tutuşup giderlerdi. İçlerinden birisinin ayağı lamboza takıldı mı, zincirleme hepsi peşinden giderdi. O nedenle sabahları vurgun yemiş gibi uyanırdım. “Gitti Kebire gittii, Semiha gittii” çığlıklarıyla, tahta teneşirlerin üzerinde upuzun saçları arkadan sarkmış yıkanırken seyrettim bir çok arkadaşımı. Geceleri hep hesaplarım; şimdi Kebire kaç yaşında olacaktı diye... Hepsi bakire olarak, öylece gittiler.
- Elbiselerle denize girmedim dediniz, aileniz daha mı moderndi?
Modern demeyelim ama daha akıllıydılar. Çünkü denize, eğer balık adam gibi teçhizatın yoksa, üstünde fazla bir şeyle girilmez. Dünyanın birçok yerinde insanlar suya çıplak giriyor. Biz sudan geliyoruz. Ana rahminin içindeki amnion sıvısında yüzerek hayata başlıyoruz. Karaya çıkınca tekrar örtünmenin alemi ne!
- Babanızın işi neydi?
Babam savcıydı. Cumhuriyetin örnek ailelerinden biriydik. Annem ve babam Cumhuriyet balolarına katılırdı. Babam yetmiş sekiz yaşındayken bile, ben sigaramı çıkardığımda gelip yakardı. Bu benim çocuğumdur demez, bir kadının sigarasının yakılması gerektiğini bilirdi. Hiçbir zaman namaz kılın, oruç tutun diye baskı yapmadı bize. Dört katlı bir Rum konağında oturuyorduk. Babam eğilip kalktığında karnının ağrıdığını düşünürdüm. Namaz kıldığını annemden öğrendim. Sonra iftarda, sahurda aileye işkence yapmaz, yemek nerede diye hesap sormazdı. Akşam üstü biraz pestili suyun içinde ezer, pideyle yerdi. Neden yemek yemiyorsun diye sorduğumda “barsaklarım bozuk” derdi. Bunun neden otuz gün sürdüğünü anlamazdım. Saygı ve namus gibi hasletler beyindedir. Birinin elini öpüp başına koymak saygı değildir. Hatta hijyenik değildir. Apış arasını karıştırmıştır, altı yaşında bir çocuğa mikroplu elini öptürür, bir de başına koydurtur. Zaten bu başa koyma hikayesi ilk çağlardan kalma. Daha kavim halinde, mağaralarda yaşarken, ateş bile yokken ailenin en yağızı çıkıp avlanır. Kış aylarında, avlanamadıkları zaman birbirlerini yerler. Önce kimi yerler; elbette yaşlıları. Bir insan bir insanı yiyeceği zaman ilk olarak elini kavrayıp kendine yaklaştırır, sonra kafadan, kulaktan, burundan yemeye başlar. Modern toplumlarda, karşılaşan iki kişi önce elini uzatır ya, aslında o beslenme güdüsüdür. Tam elinden tutup kendine çekerken “bizim dedeler de neler yiyordu, biz yemeyelim” diye düşünür, o eli öper, başına koyar. Bu hareketin anlamı şudur; geçmişte birbirlerini yiyenlerin namına senden özür dilerim. Bu saygı değil, pişmanlıktır.
- Oyunculuk yönünüz de var. İlk oyununuz hangisiydi?
İlk kez Romeo ve Jüliet’te Jüliet’i oynadım. On beş yaşındayım. Trabzon Halk Evi’nde muazzam etkinlikler olurdu. Orta sondaydım, devlet tiyatrosu oyuncusu Talat Gözbak askerliğini yapmak üzere oraya gelmişti. Ağzında piposu, şal yakalı yeşil kıyafeti, başında fötr şapkasıyla çok şık bir adamdı. Halk evinin kapısına “oyun oynanacak kız aranıyor” diye ilan astılar. Hemen koştum. Talat Bey bana baktı, çok sıskasın dedi. Ama başka müracaat eden olmadığı için ben oynamak zorunda kaldım. Trabzon’daki bir kiliseden sinema yapılmıştı, orada sahne aldık. Civardaki bütün valiler, Erzurum, Giresun valisi, hepsi geldiler. Ertesi gün yerel gazetelerde “memleketimizin medarı iftiharı bir genç kız neşet etti” diye yazıldı. Babam da “kimmiş bu çocuk, aferin” dedi.
- Haberi yok muydu?
Yoktu, çünkü babam çok çalışırdı. Uhud seferinde Hazreti Muhammed’in devesinin sağ arka ayağının bir çivisi eksiktir, onları bile bilirdi. Babam hem meşhur bir din adamı, hem de Hukuk Fakültesinin ilk mezunlarından biriydi.
- Sonra?
Lise yıllarında klasikleri oynadık. İsmet İnönü de gelip seyretmişti beni.
- Niye bıraktınız?
Şiire bulaştım. Şiir beyinsel faaliyet isteyen bir iş. Gerçi oyunculukta da var o beyinsel faaliyet, ama aynı zamanda bedensel faaliyet içersinde oluyorsun. Şiirde ise, istersen şezlonga uzanıp yazabiliyorsun.
- Yalnızlık desem size?
Dört yatak odası, çok büyük bir salonu ve çok büyük bir mutfağı olan üç yüz metre kare bir evde yalnız yaşıyorum. Bu bir tercih. Sevgilim de var, ama o herhangi bir ziyaretçi gibi, takım elbiselerini giymeden kravatını takmadan gelemez, on beş dakikadan fazla da oturamaz. Yatağıma giremez, burada bir bardak kahve içtiği zaman o bardağı yıkamadan gidemez. Bir simit bile yedirmem. Şimdi bu yalnızlık benim tercihim. Ve bu yalnızlığın çok büyük bir lüks olduğunu biliyorum. O masallardaki Rapunzel şatoda tek başına oturuyor, oğlan da saçına tutunup yukarı çıkıyor. Benimkiler de asansöre çıkıp bana ulaşıyor. Yalnızlık donanımsız insan için çok korkunç bir şey. El becerileri olan için biraz daha ehven. Ben hiç yalnızlık hissetmiyorum. Aslında tek başıma çok kalabalığım.
Hürriyet, internet sitesinde Aysel Gürel'e ait renkli karelere yer verdi:
http://fotoanaliz.hurriyet.com.tr/galeridetay.aspx?P=1&cid=9839&rid=4369
17 Şubat 2008 Pazar
Aysel Gürel'i kaybettik...
Çılgınlıklarıyla tanınan ve Türk popüler müzik tarihimize yüzlerce şarkı sözüyle unutulmaz eserler kazandıran efsane söz yazarı olarak akıllara kazınan Aysel Gürel'in başta ailesi ve yakınları olmak üzere müzik dünyamıza başsağlığı diliyoruz.
Bu şarkı Eurovision'da 'deli' gibi puan toplar!
KALBİM ONLARLA-AŞKIN NUR YENGİ
Mor ve Ötesi grubunu çok beğeniyorum. Başarılar diliyorum, kalbim onlarla olacak. Yarışmada iyi bir derece alacaklarına da inanıyorum.
SÖZLERİNİ ÇOK BEĞENDİM-KAYAHAN
Mor ve Ötesi’ne başarılar diliyorum. İyi bir dereceyle döneceklerine eminim. Şarkının sözlerini de çok beğendim.
ŞOVUN NASIL OLACAĞI ÖNEMLİ - Cahit Berkay
TİPİK bir Mor ve Ötesi şarkısı. Çok beğendim. Fakat Eurovision artık görsel bir şov arenası. Nasıl bir sunum yapacaklarını çok merak ediyorum. Eurovision Türkiye’de milli bir mesele olarak görülüyor. Oysa centilmen bir şarkı yarışması. O nedenle Mor ve Ötesi’nin yarışacağını duyduğumda endişelendim. Bir popçu gitseydi daha iyi olurdu diye düşündüm. Çünkü kötü bir sonuçtan sonra bu başarılı gruba olumsuz tepkiler gelmesinden endişe ediyorum.
MELODİ SICAK AMA ZAYIF - Metin Özülkü
DELİ’NİN melodisi sıcak fakat zayıf. Bu şarkılar bir günde insanları cezbetmek zorunda olduğu için içerisinde can alıcı bir bölüm bulunmalı. Dinledikçe kulağa hoş geliyor, aranjmanı da çok güzel ama melodisi can alıcı değil. Deli, iyi bir performanla yarışmada ilk 4 ya da 5’e girer.
İYİ BİR DERECE ALIRLAR - S. CUMHUR ÖNAL
GRUP bu şarkıyla iyi bir derece elde eder. Ama performans çok iyi olmalı. Birincilik önemli değil. Unutulmasın ki yıllarca dillere destan olan Felicita adlı şarkı Eurovision’da ikinci olmuş, aynı yıl birinci olan şarkı unutulmuştu.
NAKARAT AKILDA KALICI - FUAT GÜNER
ŞARKIYI TRT’de dinledim ve beğendim. Sözler hoş, nakarat da akılda kalıcı. İlk 10’a kalmaları gerekiyor. Fakat Eurovision yarışması bu kadar önemsenmemeli. (AKŞAM)
16 Şubat 2008 Cumartesi
Eurovision şarkımız: D.E.L.İ.
53. Eurovision Şarkı Yarışması'nda ülkemizi temsil edecek olan şarkı, basın toplantısıyla kamuoyuna tanıtıldı. D.E.L.İ. adlı şarkı tümüyle rock tarzında ve bu yönüyle hem Mor ve Ötesi hem de Eurovision fanlarının beğenisini kazandı. Hürriyet'ten Ayşe Arman'ın sorularını yanıtlayan grup, alacakları sonuçla ilgilenmediklerini ve bunların teknik konular olduğunu söylerken, grubun solisti Harun Eurovision'la ilgili şöyle konuştu:
"İster kabul edin, ister etmeyin, Eurovision insanların ilgilendiği bir şey. Bakkal çırağından taksi şoförüne kadar. Kuzey Avrupa ülkelerinde, Balkanlar’da, eski Sovyetler Birliği’nde ve Türkiye’de ciddiye alınan bir şey. Evet Batı Avrupa Eurovision’la yatıp kalkmıyor, hatta biraz küçümsüyorlar ama n’apalım yani. Demin saydığım ülkeler, bu yarışmaya girerek kendilerini Avrupa kimliğinin bir parçası olarak ifade ediyorlar. Neresinden bakarsanız bakın, sadece bir yarışma değil, aynı zamanda dünyanın en eski ve en uzun soluklu televizyon programı. Geçen sene 106 milyon kişi canlı izlemiş. Bu sene daha da artacak. E bunun içinde yer almak heyecan verici ve eğlenceli."
Mor ve Ötesi - Deli
Dinlemek için tıklayın (mp3 stüdyo versiyon)>>
Hürriyet-Ayşe Arman röportajını okumak için tıklayın >>
14 Şubat 2008 Perşembe
Eurovision'a 'Deli' şarkı
Grup, saat 18:30'da düzenleyecekleri basın toplantısında şarkıyı canlı okuyacak. Bu arada mayıs ayında Sırbistan'ın başkenti Belgrad'da yapılacak olan 53'üncü Eurovision Şarkı Yarışması'nın kuraları çekildi. Bu yıl ilk kez iki gruplu bir eleme yapılacak. Türkiye 2'nci grupta yarışacak. 22 Mayıs'taki yarışmada Mor ve Ötesi grubu, yarı finalden finale çıkma mücadelesi verecek.
"Tangolar Özel", Tamba Tumba'da...
Ajda Pekkan Özel Haftasonu
Dijital satış patlama yaptı, Tarkan zirvede
Provaya gitmedi
Albüm çıkarmak için 150 bin dolar harcadım
İşte Hürriyet gazetesinde yayınlanan o röportaj >>>
http://www.hurriyet.com.tr/magazin/anasayfa/8211202.asp?gid=222&sz=83653