5 Mayıs 2008 Pazartesi

"Şarkı söylemeyi bırakıp Afrika’da yaşayacağım"

Elidor'un yeni yüzü olan ve bu kampanya nedeniyle imajı tamamen değiştirilen Sertab Erener, görüntüsüyle birlikte hayat felsefesinin de değiştiğini söyledi. Sanatçı "Müziği bırakıp Afrika'da yaşamak istiyorum" dedi.

İşte Hürriyet'te dün yayınlanan Sertab röportajının tamamı >>
Saçınızın rengi, şekli çok güzel olmuş, size çok yakışmış Sertab Hanım...
- Teşekkür ederim... Elidor’un kampanyasıyla gerçekleşen bu değişim, açıkçası çok hoşuma gitti.

Elidor’un Türkiye’deki kampanyasının yüzü sizsiniz... Bu konuda neler söyleyeceksiniz?
- Daha genç ve geniş bir hedef kitleye seslenmek için yeni bir kampanya başlatmışlar. Bu kampanyayı da bir felsefe üzerine oturtmuşlar. Benim bu proje içinde olma nedenim, sunuluşun, içinde bulunulan ortamın ve söylenilen her lafın benimle örtüşmesi. Özellikle de kampanyanın sloganı olan "Hayat beklemez" felsefesi, benimle tam örtüşüyor.

Kadının yaşam şekli değiştikçe saç şekli ve rengi de değişir. Sizde ise hayatınızda o kadar radikal gelişmeler olmasına rağmen pek değişim gözlenmedi. Neden?
- Güzel soru... Ben her zaman dengeli olmaktan yanayım. Hayatı böyle yaşamayı seviyorum. Çok yukarılarda ya da çok aşağılarda bir hayat yaşamayı sevmem. Çünkü böyle yaşamak, yıkıcı ve yıpratıcıdır. Dengeyi sağlayabilmekse kendini doğru tanımlamak, hayattan beklentilerini doğru belirlemek ve doğru kararlar vermekten geçer. Doğru kararlar verilmediğinde insanlar bunalım geçiriyor. Aslolan kendini bilmek, kendini tanımak ve mutlu olacağın şeyleri doğru tanımlayarak, seçimleri ona göre yapmaktır. Ben böyle hissediyorum, gençlere bunu tavsiye ediyorum.
Demir Demirkan’la 11 yıldır birliktesiniz. Bu kadar sağlam bir ilişkinin temelinde ne var?
- Demir’le ilişkimize başladığımızda ikimiz de böyle insanlar değildik. Ben kendimi mutlu etmek, bilgelik yolunda ilerlemek ve arınmak adına ne kadar değiştiysem, Demir de o kadar değişti. Belki de bu yüzden 11 yıldır bir aradayız. Yani ikimizde aynı anda arınma hedefli bir yola çıktığımız için... İlişkimizi bu durum sağlamlaştırdı. Kadın-erkek olmanın çok ötesinde bir yerde, birlikte olabilmenin hazzını aldık. Ruhsal olarak buluşmanın keyfi, bize derin ve olağanüstü bir ilişki getirdi.

Evlilik desem...
- İlişki dediğiniz zaman illa ki evlilik akla gelmemeli. İnsanoğlu olarak her şeyle ilişkiliyiz. Şu an ben sizinle de ilişkiliyim. Bunu tanımlamak, ismini koymak tamam çok dünyalı bir mesele ama işin özü değil. Dokunduğun her şey seninle birlikte yaşıyor ve seni yansıtıyor. Bunu tanımlamak gerekmez.

Peki çocuk...
- 30-35 yaş arası hormonlarım feci şekilde "doğur, doğur" durumundaydı. Artık öyle bir şey yok. Şimdi acayip şekilde şefkat duygum gelişti. Ne oldu bilmiyorum ama bir çocuk gördüğüm zaman burnumun direği sızlıyor. Bu, ona sahip olmakla ilgili bir istek değil. O bebeğin masumluğuna, temizliğine aşığım. Duruşumla, çocuklara verebileceklerimle belki anne olmaya aday en doğru insan benim, ama bunu başka çocuklara verebilirim. Bu anlamda başka projelerim var. Bu yaşam felsefemi küçücük bebeciklere verebilecek bir yapı oluşturmak istiyorum. Okul açmak gibi. Ama bu okul, bütün dünyanın tersine olacak.

Hangi anlamda tersine?
- Yani bize öğretilen her şeyin tersine. Bize öğretilen her şey güzel olsaydı, şu an yaşadığımız daha barışçıl bir dünya olurdu. Kendimizi tanımamız gerek. Kendimizi tanımamız için sakinliğe ve meditasyona ihtiyacımız var. Ben doğa ile iç içe bir okul açmak istiyorum. Tıpkı bahçede eğitim veren eski Yunan okulları gibi... Çocuğun matematiği öğrenirken portakal ağacının da nasıl yetiştiğini öğrendiği bir okul olacak bu... Organik okul diyebiliriz. Dünyada buna benzer Krishnamurti okulları var. Krishanamurti, Osho gibi bilge birisi. Ciddi bir hayat felsefesi var. Bunun için bir vakfı var ve vakıf bu okulları açmış. Dediğim gibi bu okullarda normal eğitiminizi alıyorsunuz. Bununla birlikte size Çello çalmayı da öğretiyorlar, meditasyon yapmayı da... Bu okullarda huzur, sakinlik ve dinginlik var. Öğrenciler bir yarışın içinde olmuyor.

Eurovision’dan sonra müzikal anlamda pek bir şey yapmadınız. Yeni projeler var mı, onlardan söz eder misiniz?
- Türküleri yeni bir icat ile İngilizce seslendirdiğimiz albüm Ağustos ayında Amerika’da piyasaya çıkacak. Türkçe albüm bu eylül’de bitecek. Bir de geçtiğimiz eylül ayında "Otobiyografi" adında bir konser yapmıştım. Bu konseri bir DVD haline getirmek istedim. Bu amaçla yola çıktım. Ama çocukluk resmi ekleyelim, araya görüşler de girsin derken bu bir konser DVD’si olmaktan çıktı, kocaman bir hayat filmi haline geldi. Benim hayatımı anlatan bir film oldu ve adını yine "Otobiyografi" koyduk. Bitmek üzere. Genç kuşak bu filmi izlerken, bütün bu şaşaanın, ciddiye aldığımız bir sürü hedefin, içinde sevgi ve eğlence olmadığı takdirde hiçbir anlama gelmediğini anlayacaklar. Benim bir başka hayat felsefem de, bizi biz yapan unsurlarla dalga geçmek... Her türlü değişikliğe açık olmak gerek, her türlü değişikliği tada tada yaşamak gerek. Yaşlılığı da... Ben bunu anlatmaya çalıştım...

"Yaşlanmak" size ne ifade ediyor?
- Biliyor musunuz, yaşlanınca en çok şu kelimeyi söylüyorsunuz; "Ben böyleyim..." Bence yaşlılık bu demek. Yaşlılık kendine çok fazla sahip çıkmakla başlıyor. Oysa beğenilerin başta olmak üzere her şeyi değiştirebilirsin. Mesela ben bugün, adı Emine olan bambaşka bir kadın olabilirim. Şu an bu starlığı, kariyeri her şeyi bırakabilirim. Zaten ileride gördüğüm kadın, bu değil.

İlerideki kadın nasıl biri olacak?
- Afrika’da yaşayan bir kadın olacağım. Hani Discovery Chanel’da hayvanlarla uğraşan, ayağında postalları, şortu olan, doğayla bütünleşen, doğanın içinde yaşayan, doğayı inceleyen kadınlar var ya, işte o kadınlar gibi yaşayacağım. Çünkü ben öyle biriyim. Ve bunu yapacağım... Her şeyi bırakıp, gideceğim. Sanırım Ajda gibi devam etmem... Ama bu sözüm sakın yanlış anlaşılmasın. Ben şunu demek istiyorum, o yaşa kadar bu mesleği, öyle bir aşka devam ettirebileceğimi sanmıyorum. O kadar sarılmıyorum. Benim hayatımda tek bu iş yok yani. Hayat sadece şarkı söylemekten ibaret değil. Ben zeytin ağacını saatlerce seyretmeyi, kedimle burun buruna nefes almayı seviyorum. Bütün bunları yapamayacaksam ve kendimi sadece şarkı söylemeye hapsediyorsam, yapamam. Ben böyle yaşlanmayacağım.Mor ve Ötesi’nin trend yaratacak malzemeleri yokMor ve Ötesi, çok beğendiğim ve keyifle dinlediğim bir gruptur. Bu Eurovision’un bazı esintileri var. Orada da bazı trendler gelip geçiyor. Bu yılki trend ne bilmiyorum. Ama eğer Mor ve Ötesi bu trende takılabiliyorsa, gerçekten bir başarı elde edebilir. Trendi yaratacak bir malzemeleri var mı derseniz, o yok... Erovision çok abartı seviyor. Umarım Mor ve Ötesi çok ciddi bir şov sahneye koyar. Kliplerindeki maskeler sahneye çıkarlarsa şahane olur. Amaç birinci olmak mı, hayır. Oradaki amaç, ülkemizi iyi temsil etmektir. Mor ve Ötesi’ndeki çocukların hepsi çok iyi İngilizce konuşuyorlar. Ciddi bir dünya fikirleri ve dünya felsefeleri var. Birinci olmasalar da bizi orada çok iyi temsil edebilecekler.
(Röportaj: Sema Denker-HÜRRİYET)