Yıllar süren sessizliğini nihayet "Sustuysam" adlı albümü ile bozan Ayşe Hatun Önal, beş yıl içinde hem mankenliği hem de şarkıcılığı tamamen bırakacağını söyledi. İstanbul Life dergisine konuşan Önal, "Albümüm hiçbir olumsuz eleştiri almadım. Hayal ettiğim şeyi yaptığım için mutluyum. Ancak beş sene sonra bu piyasada olacağımı zannetmiyorum" dedi.
Söze "Karabatak" diyerek başlamayı düşünüyorum...
- Karabatak... Evet, bazen karabatağa dönüşüyor, bir anda yok oluyorum ortadan. Galiba seviyorum böyle olmayı.
Hangi özelliğini seviyorsunuz karabatak olmanın? Kaybolduğunuz kısmı mı, tekrar belirdiğiniz anı mı? Yoksa ikisini birden mi? - Kaybolmayı seviyorum galiba. Evet, ikisi beraber aslında ama kaybolmak hoşuma gidiyor. Çünkü kendimi yeniliyorum.
Bir tür nadasa bırakmak gibi mi?
- Bazı bölümleri nadas, bazıları yeni bir şeyler ekmek... Ama bu sadece işimle ilgili değil; aynı şeyi azen aileme, çok yakın arkadaşlarıma da yapıyorum.
Bozulanlar oluyordur...
- Ufak çaplı bir azar işitiyorum. Ama her şeyden önce kendimi dinliyorum. Ne yapmak istiyorum, neredeyim, ne yapıyorum? Geri çekildiğimde hep bir sorgulama yapıyorum, ayıklamam gerekenleri ayıklıyorum. Üzerimden atıyorum. Kalması gerekenleri alıyorum, yeni taşlar ekliyorum ve devam ediyorum.
Neler ayıklandı, neler eklendi son beş yılda?
- Bir sürü şey... Modellik yıllarında çok koşturduğum için biraz kendimden kopuk bir dönem yaşadım. Açıkçası kendime döndüm, kendimi dinledim.
Modellik tehlikeli bir meslek denilebilir mi? Çok erken yaşta başlanıyor; birden flaşlar patlıyor, bir sürü şey yazılıp çiziliyor, dedikodular çıkıyor. Belki insan bunlarla baş edecek kadar olgun değil henüz...
- Evet, evet! Tehlikeliden ziyade zor. Sürekli tetikte olman gerekiyor. İpin ucunu bir an için kaçırabileceğin durumlar var. Kendini bildikten sonra aslında... Ama kendini bilmenin dışında da gelişen olaylar oluyor. Mesela magazin hakikaten keskin bir bıçak gibi. Çok dikkat etmek lazım.
Magazin çok mu üstünüze geldi bir dönem?
- Bir dönem evet. Zaten modellikte kim popülerse aynı şeyleri yaşıyor. Ama çok uzun zamandır rahatım.
Modelliği bıraktınız ve müzik başladı. Türk müzik piyasasında beş yıl arayla albüm çıkarmak ölüm fermanı gibi bir şey. Yine de başarılı oluyorsunuz. Nasıl oluyor bu?
- Dünyaya baktığında iyi işler yapanlarda mutlaka dört-beş sene ara var. Senede bir albüm çıkarmanın müzik piyasasının tıkanmasına yol açtığını düşünüyorum. Albüm çıkardığımda şarkıların hepsinin güzel olmasını istiyorum. 10 şarkı yapıyorsam 10’unun da dinlenebilir özelliklere sahip olması gerekir. Onun için geciktim. Yaptığım birçok parçayı beğenmedim. Yeniden yazdım, besteledim. Bu da epey vaktimi aldı.
"Kalbe Ben"in klibi oldukça farklı ve standartların çok üstünde. Sözler ve klip arasında bir ilişki var mı?
- Konsepti ben buldum ve yönetmenimiz Murad’a götürdüm. Onunla çok iyi anlaşıyoruz. Konsepti ona götürdüğümde çok beğenmişti. Şarkının sözleri aslında insanın beyni ile kalbi arasındaki sıkışmaları anlatıyor. Oradaki uzaylı da aslında insanın bedenindeki kalbi.
Ve küçük, minik bir uzaylı.
- Evet.
Ve de kafası disko topu...
- Uzaydan gelen bir tipi bugüne kadar görmediğimiz için her şey olabilir. Disko topuyla da gelebilir adamlar, avizeyle de!
Müziğin tarzı da eskisine göre çok farklı...
- İlk albümde progressive-trance yapmıştık. Şimdi daha minimal house altyapılar, klasik müzikten bir enstrüman, çello... Bir harmanlama oldu.
Nasıl bir şey hayat sizin için?
- Hayat çözülmesi zor bir bilmece. Çözmemizi bekleyen bir yap-boz gibi olduğunu düşünüyorum. Her yaşadığın şeyden yap-bozun bir parçasını buluyorsun. Bulduğunu sanıyorsun ya da gerçekten buluyorsun. Ama şüpheci olduğumuz için eminim ki bulduğumuz şeyden de şüphe duyup kaybediyoruzdur veya yanlış yere koyuyoruzdur.
Hep var mıydı bu şüpheci durum?
gerçi şüphe içinde olmaktan da kurtuldum. Çok fazla şüpheci değilim artık. Hakikaten insanı yıpratan bir durum.
Takıntı haline dönüşünce özellikle...
- Takıntı haline geldiğinde herkesten, her şeyden, kendinden şüpheleniyorsun.
Ben soru sorduğumda herhangi bir şüphe duyuyor musunuz? - Yok, o bazı insanlarda oluyor. Altıncı hissim kuvvetli olduğu için zaten hissediyorum. Bazen karşımdaki insan bir şey soruyor ama aslında başka bir şeylere varmak istediğini hissediyorum. Her insanda olmuyor bu...
Şimdiye kadar çok kişiyle röportaj yaptım. Hiç bu kadar kısa cevaplarla karşılaşmadım desem.
- Zorlanıyor musun?
Hayır ama "Benim ne sorduğum, senin ne söylediğin ne fark eder?" gibi bir hava esiyor sanki.
- Öyle bir durumum var.
Niye fark etmesin ki?
- Ben biraz kendimi anlatmaktan sıkılan biriyim. Zorlanıyorum. Mesela yaptığım işte en zorlandığım nokta o. İfade etmek. Bilinçli yaptığım bir şey değil. Ruhsal bir durum galiba. Aslında çok konuşan bir çocukmuşum. Annem "Kimseyi bir saniye bile konuşturmazdın" der.
Dinlemekle ilgili de geçerli mi bu?
- Evet. Mesela başkalarının sıkıntılarını dinlemeyi de çok sevmem. Hakikaten ihtiyacı varsa dinlerim. Mesela çok yakın bir kız arkadaşım var. Sorunlu bir ilişki yaşıyor. Sürekli onun sevgilisini dinlemekten nefret ediyorum ama söyleyemiyorum bir türlü. Rutin olan her şeyden sıkılıyorum.
Beş yıl sonra bu piyasada olmayacağım
Albüme gelen eleştiriler gayet iyi. Mutlusunuz...
- Evet. Hiç olumsuz bir eleştiri almadım. Hayal ettiğim şeyi yaptığım için de mutluyum.
Bundan sonra neler bekliyorsunuz kendinizden? Beş sene sonra müzik devam ediyor olacak mı?
- Yok. Düşünmüyorum. Hálá bu piyasada olacağımı zannetmiyorum.